İçeriğe geç

Gulyabani ne zaman yapıldı ?

Gulyabani Ne Zaman Yapıldı? Türk Sinemasında Korkunun ve Toplumsal Gerilimin Doğuşu

Tarihsel Arka Plan: Gulyabani’nin Edebiyattan Sinemaya Yolculuğu

Türk kültüründe “Gulyabani” sözcüğü, karanlıkta dolaşan, insanları korkutan, halkın hayal gücünde yer etmiş bir varlığı temsil eder. Ancak bu kavram yalnızca bir efsane değil, toplumsal bilinçaltının bir yansımasıdır. Edebiyatta Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın 1912’de yayımlanan “Gulyabani” romanı, bu figürü ilk kez mizah ve eleştiriyle harmanlayarak sunmuştur. Yazar, dönemin batıl inançlarını, din kisvesi altındaki sahtekârlıkları ve toplumun korku kültürünü hicvetmiştir.

Bu eser, 1960’lı yıllarda Türk sinemasının kendi kimliğini aradığı dönemde yeniden keşfedildi. Sinemacılar için “Gulyabani”, yalnızca bir korku hikayesi değil, aynı zamanda toplumsal değişimin alegorisi haline geldi. Peki, “Gulyabani ne zaman yapıldı?” sorusuna tarihsel bir yanıt vermek gerekirse, bu figür ilk kez 1976 yılında sinemaya uyarlanmıştır.

1976: İlk Gulyabani Filmi ve Türk Korku Sinemasının Başlangıcı

1976 yapımı “Gulyabani” filmi, T. Fikret Uçak yönetmenliğinde çekildi ve Türk sinemasında korku türüne cesur bir giriş yaptı. Bu film, aslında doğrudan Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanından uyarlama olmasa da, ondan esinlenerek toplumsal korkulara yeni bir biçim kazandırdı.

O yıllarda Türkiye’de korku sineması oldukça sınırlıydı. Sinema endüstrisi daha çok melodramlar, komediler ve toplumsal dramlarla doluydu. “Gulyabani” bu açıdan bir dönüm noktasıydı; çünkü halk kültüründeki bir mitolojik figürü beyaz perdeye taşıyarak yerel korkuyu evrensel bir dile dönüştürmeye çalıştı.

Filmin vizyona girdiği dönemde seyirciler, teknik yetersizliklere rağmen, alışılmadık bir deneyim yaşadı. Görsel efektlerin sınırlı olduğu bu yapım, seyircinin kolektif belleğine seslenerek korkuyu kültürel bir öğe haline getirdi.

1980 Sonrası: Gulyabani’nin Yeniden Doğuşu

1980’lerle birlikte Türk sineması ekonomik krizler, sansür uygulamaları ve değişen toplumsal dinamiklerle sarsıldı. Fakat “Gulyabani” miti unutulmadı. 1990’larda televizyon dizileri ve dergiler aracılığıyla yeniden popülerleşti.

Bu dönemde “Gulyabani”, artık bir korku figüründen çok, toplumsal bir metafor olarak tartışılmaya başlandı. Akademik çevrelerde Gulyabani’nin, halkın bilinçaltında “otorite korkusu”, “bilinmeyene karşı kaygı” ve “gözetim duygusu” gibi psikolojik temalarla ilişkilendirildiği yorumlar yapıldı.

Gulyabani’nin 2014 yılında Özgür Bakar yönetmenliğinde çekilen yeni uyarlaması, bu tartışmaları yeniden alevlendirdi. Bu film, klasik korku unsurlarını modern sinematografiyle birleştirirken, aynı zamanda toplumsal paranoyayı yeniden gündeme taşıdı.

Gulyabani’nin Akademik Tartışmalardaki Yeri

Bugün akademik çevrelerde “Gulyabani” yalnızca bir film ya da roman olarak değil, kültürel bir fenomen olarak inceleniyor. Sosyoloji, psikoloji ve medya çalışmaları alanında yapılan araştırmalar, bu figürün Türkiye’deki modernleşme sancılarını simgelediğini ortaya koyuyor.

Bazı akademisyenlere göre Gulyabani, halkın “bilinmeyen güçlere” karşı duyduğu tarihsel korkunun bir yansımasıdır. Bu korku, modernleşmeyle birlikte şekil değiştirmiş, artık doğaüstü varlıklardan ziyade ekonomik kriz, politik belirsizlik ve sosyal kutuplaşma biçiminde varlığını sürdürmüştür.

Bu açıdan “Gulyabani”, yalnızca geçmişe ait bir figür değil, bugünün toplumunda da yaşayan bir semboldür. Özellikle medya çalışmalarında Gulyabani, “bilgi çağının korkuları”nı —örneğin yapay zekâ, gözetim kapitalizmi, veri ihlalleri gibi— anlatan bir metafor olarak yeniden yorumlanmaktadır.

Kültürel Bellekte Gulyabani: Korkudan Kimliğe

“Gulyabani”nin kalıcılığı, onun kültürel bellekteki esnekliğinden gelir. Her dönemde farklı bir kimliğe bürünür:

– Osmanlı son döneminde batıl inançların eleştirisidir,

– Cumhuriyet’in ilk yıllarında halk eğitiminin sembolüdür,

– 1970’lerde sınıfsal kaygıların metaforudur,

– 2000’lerde ise toplumsal güvensizlik ve paranoyanın yansımasıdır.

Bu dönüşüm, kültürün dinamik doğasını gösterir. Bir figür, tarih boyunca farklı toplumsal koşullarda farklı anlamlar kazanabilir; tıpkı ekonominin, siyasetin ve sanatın sürekli evrilmesi gibi.

Sonuç: Gulyabani Bir Dönemin Değil, Bir Zihniyetin Ürünü

Gulyabani ne zaman yapıldı?” sorusu, teknik olarak 1976 yılını işaret eder.

Ancak daha geniş bir perspektiften bakarsak, Gulyabani her dönemde yeniden “yapılmaktadır.”

Her kriz döneminde, her toplumsal belirsizlikte, her kültürel geçişte Gulyabani yeniden doğar — bazen bir filmde, bazen bir haberde, bazen de bir sosyal medya söyleminde.

Gulyabani, Türk toplumunun korkularını, çelişkilerini ve umutlarını yansıtan bir aynadır.

Bu yüzden onun tarihi yalnızca sinema tarihine değil, kolektif bilinç tarihimize yazılmıştır.

Ve belki de en doğru yanıt şudur: Gulyabani ilk kez 1976’da yapıldı, ama her nesil onu yeniden yapıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
elexbet yeni girişprop money